ÇOK SESİ: İnsandan Uzaklaşmak. FATMA NUR TÜRK

March 16, 2017 § Leave a comment

 

Kasım 2015’te Heterotopya Yayınları’ndan çıktı Çok Sesi. Anita Sezgener’in beşinci şiir kitabı. Pusu Bilici, Taşlık, Hafif Zehirler ve Normalia’dan sonra okuyucusunu selamlayan Çok Sesi, her şeyden önce insana yaklaşımıyla öncü bir kitap. İnsandan uzaklaşımıyla da diyebiliriz.

Şiirimizde insan-merkezci duyuşun dışına çıkıldığı çok nadirdir. İnsanlık, insan olmak sürekli yüceltilmekte, insansızlık, insansızlaşma gibi kavramlar, gündelik hayatta olduğu kadar şiir eleştirilerinde de kullanılmaktadır. Şiirimiz o kadar insan-merkezcidir ki Nazım Hikmet’in “makinalaşmak istiyorum” unda mutlaka bir ironi, hiciv, dolaylama aranmakta, aksi hayal bile edilememektedir. Şiirde doğa, çoğunlukla ya insanın estetik duygularını tatmin eden bir obje ya da yabancılaşma sıkıntılarını telafi eden bir avuntudur. Şiir-doğa ilişkisi pastoral şiirin çok ötesine geçememiştir. Doğa sevgisi, doğanın korunması gibi temalar, “yararlılık” ilkesine hapsolmuş hatta “vatan” ve “memleket”in bir alt kümesi olarak doğa, egemen politikaya bağlanmıştır. “Çimlere basmak yasaktır” kurumsallığındaki bu doğa yaklaşımı şiirimizde baskındır. Şiirimizdeki en radikal dönüşüm olan İkinci Yeni’de bile bu mesele ıskalanmıştır. Edip Cansever’in elinden “insan olmak”tan başka bir şey gelmemektedir. Cemal Süreya, biyolojinin üreme kısmında takılıp kalmıştır. Sezai Karakoç metafiziğinde zaten insan-merkezci olmayan bir duyuş, teorik olarak da imkansızdır. Ece Ayhan etikçiliği, insan-merkezci bir tarihe yine insan-merkezci bir başkaldırıştır. Metin Eloğlu, ekolojik duyuşa tematik açıdan yakınsamakla birlikte, onda da “haz” boyutu ve olumlama ağırlıktadır. İlhan Berk ve Ülkü Tamer’i farklı bir yerde konumlandırabiliriz. Bu iki şair, şiirin merkezini ve şiirsel öznenin konumunu insan-doğa arasında dengeli bir biçimde paylaştırabilmiştir. İlhan Berk cansız nesneleri, Ülkü Tamer ise özellikle hayvanları merkezsiz bir duyumsamayla ele almayı başarmıştır. Yine de bir olumlama söz konusudur ve insan doğa ilişkisi bir sorunsal halinde değildir.

Anita Sezgener’e gelince, Çok Sesi kitabıyla, çok net olarak, radikal bir derin-ekolojik, biyo-merkezci tutum sergilemiştir. Bütün bu insan odaklı, insanı yücelten perspektifler arasında, Sezgener, insandan uzaklaşmayı önerme cesaretini göstermiştir: “insandan uzaklaşır otlara yanaşırız. Yanaşırız otlara”. Bu öneriden, insan ürünü kültür, dil ve iletişim de payını alacaktır: “gurur murur gibi kelimeler yosun su gibi kelimelerle değişilecek”. Sezgener, insanı biyolojik-antropoljik karşıtlığıyla çözümlemektedir. İnsanın doğal nitelikleri ile kültürel edinimleri arasındaki çatışmaya dikkat çekmektedir. Bu şiirler, insana seslenen, didaktik çözüm önerileriyle değil öfkeli suçlamalarla doludur. İnsanın insanlık adına eleştirilmesine itiraz eden, aksine, insanlığın insan ürünü bir kavrayış olduğunu hatırlatan ve suçluluk duygusunu insandan insanlığa doğru genişleten şiirlerdir bunlar. İnsan, suçludur. Çünkü, kürk fuarlarına gitmektedir. Zıpkınla balık avlamayı sportif faaliyet olarak düşünmektedir. Kuşların tüylerini yolarak yastık yapmaktadır. Muş şeker fabrikasında 200 karga öldürmektedir. Yılbaşında havai fişeklerle kuşları öldürmektedir. Peru sahillerinde pelikan ve yunusları öldürmekte, suçu virüslere atmaktadır. Mamutları tüketmektedir. Ali İsmail Korkmaz’ı öldürmektedir. Sezgener’e göre insan bir altyapı sorunudur. Kısacası, sorun insandır.

Kitaptaki şiirler, öyküsel bir anlatıma, kişisel benzetim ve bağlantılara sahip olmakla birlikte, şiirlerde kesin yargı, tanımlama, totoloji ve aforizmalar sıklıkla kullanılmıştır. Metinsellik ve ileti arasında bir dengeden bahsedebiliriz. Bu da, öykü kesintiye uğratılarak, imge ve söylemler iç içe geçirilerek sağlanmıştır. Sezgener’in dile ilgisi açıkça görülmektedir. Farklı dillerden sözcükler, sözcük kökenleri, sözcük türleri, harflerin özellikleri, dil-algı-organizma ilişkileri şiirlerde sıkça konu edinilmiştir. Dilin yalan için yaratıldığı gibi savlar, hırıltı gibi dil-öncesi iletişim öğeleri, güçlü bir ses dikkati, İlhanberkvari ses kişileştirmeleri ve antikite temaları Sezgener’in dile özel bir ilgisi olduğunu bildirmektedir. Yine de, dünyanın kelimelerden yapılmadığına inanmaktadır Sezgener. Bazı dizelerde şiir ve edebiyatın işlevine dair düşünceler de göze çarpmaktadır. Şiirler, aynı zamanda Sezgener’in şiir görüşleri olarak da okunmaya uygundur. Bir dizede geçen “şiirdeki mantık ihlali” ifadesi, bu şiirlerin anahtar sözcüklerinden biri. İşlediği tüm suçların kendisine mantıklı geldiği insanı karşısına alıyor Sezgener. Mantığa hitap ederek ikna etme yolunu seçmiyor. Bunun yerine, yüze vurma ve utandırmayı seçiyor. Aynı şiddette olmasa da PETA’nın yayımladığı rahatsız edici fotoğraflara yakın bir şok etkisinin şiirdeki karşılığını kullanıyor belki de: MEAT IS MURDER. Zen ya da sufi öğretilerden, spiritualist, panteist eğilimlerden kesin bir şekilde ayrılıyor. Çözümü, insanın uslanmasında değil doğanın isyanında buluyor:

“ısırdığı kişilerin bir daha et yiyememesine sebep olan Amerikan Kenesi”

Son olarak da kitapta “takastan gelen” bölümündeki şiirleri sevdiğimi söyleyebilirim. En güzel kısma yani kitaptan en çok sevdiğim dize ya da imgelere gelecek olursak:

“bir kursağın pornografisi”

“Gog’un şanslı olduğunu bilen Melanie ona kırmızı süt verdi kırmızı süt sütün en yalın haliydi”

“yeryüzünün yerleşmesi sonekti”

“Saydam’a göre daha önce de bir atın üzerinde uyuklayanlar olmuştu”

“kelimelerin sabrı toprağın soğuduğu var”

“bir metal köprü müzesi”

“boşluk taklidi”

“şehrin manzarası 1,5 cm sola kımıldadı”

“dünyevi imdat çekici”

“kargalar bizim hatırladığımızı unutuyor bir yağmur iması”

“sırayla ağlayabilsek iyi, ütü gibi bir yürekle”

“ağız! o tuhaf kapıcı kuş”

“suç-turmak için hazır edilmiş duvar”

 

Japonya Dergisi sayı 7’den..

Leave a comment

What’s this?

You are currently reading ÇOK SESİ: İnsandan Uzaklaşmak. FATMA NUR TÜRK at anitasezgener.

meta